Canlı olmak yetmez, insan olmak lazım
Canlı olmak yetmez, insan olmak lazım
Süleyman Yılmaz
Ülkemiz, muayyen dönemlerde kritik süreçler yaşadı, yaşıyor.
Kimlik üzerinden yaşanan sağ-sol, alevi-sünni, Türk-Kürt, muhafazakâr-seküler gibi olgular üzerinden gerçekleşen sığ ölçekteki kin, öfke ve sınıf çatışmalarını anlamlandırmak da, konumlandırmak da oldukça zordur. Kolay olmamakla birlikte sonuçları itibarıyla hayatın bir realitealidir.
1980 öncesi güdülen sağ-sol kavgasıyla tam gençliğinin baharında binlerce genç heder oldu. Mezhep üzerinden yaşanan alevi-sünni kavgasında pekçok ailemizin canı yandı, evinden barkından oldular.
Etnik kimlik üzerinden gerçekleşen çatışmanın neticesi, yediden yetmişe binlerce insanimizin can ve mal kaybına, yine binlerce gencimizin dağa çıkıp terör örgütüne dâhil olmasına neden olmuştur.
Gözü yaşlı anne-babalar evlatlarının hatadan dönüp bir gün gelir ümidiyle yolunu gözetlemektedir. İnançlar düzleminde gerçekleşen çatışma ve gerginlikte ötekileştirme ve yok saymanın travması halâ etkisini devam etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti %16,1'lik Avrupanın en genç nüfusuna sahipken, enerjisini hep bu türden olumsuzlukların yaralarını sarmak için sarfetti.
Genç dimağlar, ülkenin refahına, kalkınmasına, huzuruna hizmet etmesi gereken şahsiyetler sudan bahanelerle biribirine düşürüldü. Yalnız enerji zayiatı değil, kişi başına düşen gayrı safi milli hasıla da bu gelişmelerden nasibini aldı.
Emsali olmamız gereken ülkeler çağını aşarak, sanayi devriminin ötelerinde at oynatırken biz yaya kaldık. Otomotivde, elektronikte, otomasyonda, donanım, yazılım ve akıllı ürünlerde akranlarımız zirveyi zorlarken biz iç çekişmelerimizden sıyrılamadık.
Onlar uzay cağını yaşarken, bizlerin payına makus talihinizin negatiflerini bertaraf ve nötralize etmek gayreti düştü.
Acı kayıplarımız, faili meçhullerimiz, hesaplaşmalarımız da cabası. Sürdürülebilir kalkınmanın tüm bileşenlerinin (eğitim, ekonomi, sağlık, çevre, temel hak ve hürriyetler) bugün beklenilen seviyede olmamasının arkasında yatan nedenler de bu tortulara, bu çatışma ve polarize eklime dayanmaktadır.
Acılar acıları, ayrılıklar gayrılığı doğurdu. Biz biz yapan ortak ideallerimize, birliğimize, dirliğimize ne olmuştu? Çözüm süreci sonrasında yaşanan büyük travmalar, seçim öncesinde yaşanan patlamalar, olaylar yeni ayrılıkların ayrılıkların ve toplumsal polarizasyonun gerekçesi olmuştu. İster 2015 seçimleri öncesi olsun, isterse yeni seçim arefesinde yaşanan patlamalar yüreğimizi burktu.
Meşum terör yuvalarınca yürütülen bu menhus saldırılar, geride gözleri yaşlı masumlar ve mağdurlar doğurdu. Minik yaştaki cocukların hayatı tanıyamadan, köhne zihniyetlerin emellerinin kurbanı olması ne acı şeydi.
Rus yazar Tolstoy "Acı duyabiliyorsan, canlısın.
Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın" diyerek güzel ve etkili ve empati vurgusu yapar. İnsanın acı duymaması, hissetmemesi mümkün mu? Bu olaylara sevinebilen, buradan bir çıkar devşirme hayalinde olanlar ne talihsiz insanlardır!
Eğer bu düşünceye gerçekten sahip olanlar varsa, toplum bu denli olaylara farklı paradigmadan bakıp ayrışıyorsa, bu bir hasta ruhlu bir toplum inşasının işaretidir.
Eğer sevinçte, kıvançta, kederde ve tasada buluşamıyorsak, asgari müştereklerde uzlaşamıyorsak, günübirlik menfaatler için fitne ve kaos ateşini körüklüyorsak ateşlere yazdığınızın resmidir.
Eskiden, savaş, terör, deprem, sel, salgın vs musibetlerde yek vücut olurduk.
Şimdilerdr koskoca dünya neyimize yetmiyor ki?
Öfkemiz, bencilliğimiz, durmak, doymak, kanaat etmek bilmiyen hırslarımız bizleri, zihinlerimizi kuşatmamalıdır.
Nihayetinde güzergâhımız kabristan, hırsımızı yenecek, gözümüzü doyuracak olan bir avuç topraktır.
Geç kslmadan uyanmak dileğiyle....

Küçük çıkarlar uğruna büyük şeyleri kaybediyoruz,farkında değiliz.
Ne yazıkki dediğiniz gibi biz biz yapan değerlerimizi yitirdik.Yazık oluyor ülkeme,kaleminize sağlık ?
Tebrik ederim kıymetli hocam. Ne anlamlı bir yazı olmuş? Birlikte yaşama ve birbirimizi anlamaya en çok ihtiyaç duyduğumuz zamandan geçiyoruz...